4 Şubat 2012 Cumartesi

kuş dili

alper burak ben
iç mekan
gece

bira,sigara,kola,klima,kişi başı bir bilgisayar,kuş dili dili...
bu gecenin getirdikleri,dün geceninkilerden fazlaysa kar mı acaba bana?yada hiç farketmez mi?hayat müthiş yaşanılası değil midir?sarhoşken king yolundaki hediyelik eşyacının dükkanın kapısında asılı 4 kurbağadan birini çaldıysam,çantaya attıysam,2 hafta sonra çanta lazım olunca içine bakınca o anlık sevgilimi karşımda bulduysam,heyecanlandıysam.ozaman yeterli midir?
evet.

dün sabahtan bana kalanlar uyuyamadığım koltuktan kalkınca gece sarhoş geldiğim evin önünde güneşte bi hamak bulduysam.bergamutlu çay demleyip orda güneşlendiysem.rüzgar alttaki deliklerden beni hafif üşütüyorsa ama güneşte olduğum için önemsemediysem,sonra orda uzun zamandır uyumadığım kadar rahat uyumuşsam,saatimi kurmamışsam,limon kokusu geldiyse esintiyle,ıslak toprakta vardıysa,müstakil evin üst katında yaşayan aile omletli bir kahvaltı ediyorduysa mutlu mesut,e o zaman çok keyifli değil midir?
tadından yenmedi zaten.birkaç ısırık alıp çantama paket yaptım koydum.düştüm yollara.az şarjlı telefonumdan beirut açtım.mis gibi hava.pırıl pırıl güneş.cıvıl cıvıl dükkanlar,bıcır bıcır kuşlar,şırıl şırıl akan sular,birbiriyle dost arkadaş esnaflar,harikalar dünyasındaki ben...

elifin evinin önüne tam gelmiştim ki gerektiği gibi şarjım bitti.ama benim için yeterliydi.bu telefon ve sesi kaydedilmiş güzide adamlar benim için evrendeki görevlerini tamamlamışlardı.zile bastım.otomat çalışmadı.alper geldi açtı kapımızı.girdik gittik.durmadık gidiyoruz.biz böyle yaşıyoruz.

günaydın dünya,iyi geceler dünya,seni seviyorum dünya.

ne biçimde yapmışlar seni.kim yaptıysa ellerine sağlık...

13 Ekim 2011 Perşembe

pencere önü sigarası ve eski aşkım

aman allahım.şimdi de geceleri cam kenarlarında sigara tüttürmeye mi başladım.bu esnada da canım bişeyler mi yazmak istedi yani...
deneme sürümü ses deneme bir,ki..
hergün aslında bir oyun gibiyken ben oyun içinde oyun oynamaya başladım.bu defakide en az öncekiler kadar tatlı içten yenip yutulası.

25 Haziran 2011 Cumartesi

gece aydınlanması vol.988630937476

ne kafalar ne kafalar be.tek bildiğim hiç böyle bişey yaşamadığım şimdiye kadar.bişeyler oluyor bişeyler değişiyor.ben değişiyorum.biraz kirli biraz kendime özgü.yuvarlanıp gidiyorum beni içine alan toz bulutuyla.en son yağmurlar beni ıslatsın demişim.ıslattı hakkaten.sırılsıklam oldum.e tabi tozlar da yapışıyor ıslak her bi noktaya.ahh ahh şimdi de çamurlarım aksın diye ıslanmaya ihtiyacım var.ben bi sonraki yağmuru bekleyeyim o zaman artık.hiç gerek yok üzülmeye.çile çekmeye.ben çileyi niye çekeyim kardeşim.çile beni çeksin.oowww yeaaahhh.tüm sevenlerim ve yanımda olanlar için bir kez daha ama çok içten olmak şartıyla pozitif enerjimi ve kendimi kainata sunuyorum.bizi kabul etsin.içine alsın.biz de onu alalım.tertemiz pir-ü pak.off yaşamaya aşığım.teşekkürler dünya bana bu hisleri hissettirdiğin için.öğreniyorum.çok da güzelim ayrıca.com.hoşgeliceksiniz yeni maceralarım.hepinizi seviyorum...

30 Nisan 2010 Cuma

duy da inanma demişler..şimdi ben inanıyorum.eğer bu bir önermeyse;"inan da duyma" da olabilir bu söz?

yağmur var dışarda.yan apartmanın terasını görebiliyorum odamın camından.bugünkü favorim laura marling.tam da blog konuma uygun olan bir ruh hali içindeyim.patates baskılarım devam ediyor.her defasında da aynı şeyi düşünüyorum.galiba ben baskı yapmayı seviyorum.ellerime boyalar bulaşsın istiyorum.patatesimi keserken yanlışlıkla elimi de keseyim istiyorum.yıldız istiyorum kalp istiyorum daire istiyorum tavşan istiyorum.renk istiyorum.renklendirmek istiyorum.bişeyler yapmak istiyorum..doğu ezgileriyle birleşmiş ingiliz müzikler istiyorum.rengarenk ayakkabılarım çok,hiç siyah ayakkabım yok.bunu farketmeden renklilerle devam etmek istiyorum.sanki hiç ayakkbım yokmuş gibi.sanki hiç kıyafetim yokmuş gibi.bütün bastığım taşları,kırık camları,çalıyı,süpürgeyi,sümüklü böceği,yemyeşil çimleri,papatyaları,birikmiş suları,her yerimde rüzgarları hissetmek istiyorum.soyunucam galiba ben bu yağmurda.gözlerim kapalı gezicem sokaklarda.hiç duymadan.hiç bilmeden kendimi.herkes "noldu buna"deyinceye kadar gezicem ortalıklarda.ooff gözlerime bir sürü toz kaçtı yağmurdan önce.tozlarla bakmak zorundayım önüme bir süre.yağmur başlayınca hepsi geçicek nasıl olsa.yalnız bu defa bir değişklik var.şekilleri ben kesmiyorum.kalp,yıldız,çiçek,böcek ne istiyorsam hepsi kesilmiş geldi önüme.ben de sadece boyuyorum.henüz kağıda bastırmaya başlamadım.şekillerimi oluşturan her neyse inandığım şeyleri biliyor olmalı.onun gelmesini bekliyorum.biriyle patates baskısı yapmayalı çok uzun zaman oldu...

20 Nisan 2010 Salı

kendimi kendimden çıkarsam çok kalır!bana kalanları sayabilecek biri lazım?

city and colour ın bana an itibariyle kattıklarıyla coşmuş durumda zihnim.anlatıcak çok şey,solunacak çok hava var.şarkının bu kısmında bi çıkış noktası var.tam dozunda.içim kıpır kıpır.camları açtım.biraz esinti var.saçlarımda 3. sınıfta takılan renkli taçlardan var.kendimi halley in ortasını bisküvileri kırmadan açmaya çalışan çcukluğumdaki gibi hissediyorum.bazen de taso kavgası yapıyorum.eş li taso benim olsun istiyorum.halbuki hepsi aynı plastikten biçilmiş renkli zımbırtıklar.işte hayat bazen bu olay zincirinin aynısı.hala çocuk gibiyim.ortadaki marşmellow a ulaşmaya çalışıyorum.belirttiğim gibi kırıp dökmeden.en az zararla olmalı herşey.yoksa bisküvinin tadını nasıl alırım?sadece marşmellow ona ulaşmaya çalışmadan ne kadar anlamlıdır?babam bu pastaları nasıl bu kadar güzel yapabiliyor sorunsalı gibi tıpkı.(by dr. ödker)
ufacık mutlulukları seviyorum.annemin üzümlü keki gibi.20 saniyelik geçme süresinde koskoca bi caddeden en önde geçmek gibi.bezen düşünüyorum da ya bu rüzgarlar yanaklarıma saçlarımı değdiremeseydi?ya saçlarımın kokusunu rüzgar estiğinde alamasaydım?ya saçlarım olduğunu farkedemeseydim ne olurdu?ben de mi karamsar olurdum?inançsız mı olurdum?değerliliği anlamak için rüzgar esmeyi kesmeli mi?korkum rüzgarın,varlığından haberdar olduğum saçlarımı koparıp gitmesi günün birinde.benim hala ümidim var.kendime güzel çalışan yazar kasalar bulmalıyım.k-ching sesini duyabildiklerimizden.böylece canlılığımızı kaybetmeden hesaplamalarımızı yapabiliriz.dediğim gibi;bana kalanları sayabilicek biri lazım (:

29 Aralık 2009 Salı

senin annen bir melekti yavrum.

Hayatım boyunca sahip olduğumu düşündüğüm birçok özelliğim vardı.kendi halinde ortalıklarda takılmak,sıkışınca yalan söylemek,tırnaklarını yemek gibi şeyler anlatmak istediğim.ama o an gelene kadar aslında içine kapanık bir çocukluk geçirdiğimi farketmemiştim belki de.yada itiraf edememiştim kendime.korkmuşta olabilirim bu düşünceye takılıp kalmaktan.
yeni açılan alışveriş merkezindeki iskenderci beyde iskenderlerimizi yedikten 2 dk sonra ve künefenin masamıza gelmesinden 3 dk önceydi.deniz ben ve duyguyduk.evet benim annemdi eski antalya dolmuşlarından birinden inerken basamağa takılıp yere kapaklanan diz altı,çok moda eteklerden giymiş kadın ve bendim o an annemin arkasından inmek üzere olan çocuk.kıpkırmızı surat.anlamsızca titreyen küçük eller,kısa taytın sıkıca sardığı cılız bacaklar.sırtımda içi oyulmuş fermuarlı yeşil ayı.utanmıştım evet evet hem de çok utanmıştım.ağlamak gelmişti içimden.bütün dolmuşa bize baktıkları için saldırmak istiyordum.sinirlerimi bozmuşlardı.ama annem daha çok sinirlerimi bozmuştu.düşmüştü çünkü koskoca kadın.nasıl düşer o benim annem.düşemezdi işte.ama düşmüştü.artık çok geçti.elimden tutmuştu sımsıkı dolmuş ilerlemeye başlayınca.hiç konuşmadan eve gittik.çizmelerini çıkarırken annemin dizinin kanadığını gördüm.o an sessizlik bozuldu.ağlamaya başladım.annem sormadı neden ağladığımı.salona gittim.televizyonu açtım.sakinleşmeliydim.çocuktum.o an tek çözüm ay savaşçılarının başlamasıydı.ay savaşçıları değildi televizyondaki çizgi film.ama dert etmedim.ağlama nedenimi anneme açıklamamak için herhangibir çizgi filme kitlenmeye çalışmalıydım.kaçmalıydım.başardım da.yarım saat sonra babam geldi.annem ben içerdeyken yemek hazırlamıştı.oturduk.yemek yedik.konuştum hiç bişey olmamış gibi.babam ağladığımı farketmişti eminim ama o da hiç birşey sormadı.ben normale dönmüştüm.sakindim.yine mutlu bir çocuktum.
dönercide bunu duyguyla yiğite anlatırken deli gibi güldük.gözlerimizden yaş bile geldi.güzel bir hikayeydi temelde.basitti.annem düşmüştü.insandı ki.tabiki düşebilirdi.o an karizması biraz sarsılmıştı gözümde ama çok geçmeden yine hayatımın kadını oluvermişti annem.canım annem.canım canım:))
işte toplum baskısını ilk farkettiğim gün galiba buydu.hatırladığım ilk anılarımdan bir tanesi.4 yaşındayken yaşandı şimdi de hatırlandı.toplumun beni o yaşta bile tripten tribe sokmasının üstünden 16 yıl geçti ve şimdi bu baskının kat kat fazlası omuzlarımda.gözlerimin önünde.karşı durmalıyım.durmaya çalışmalıyım.çalışıyorum.çalışıcam.ben artık hep annem düşünce bütün dolmuşa bağırıp annemin elinden tutucam.seni seviyorum dünyanın en müthiş annesi ve minyatür tanrım.